Suat Köçer’in ilk romanı Münferit Bir Olay, tabiri caizse bir “film gibi” gözümüzün önünden akıp gidiyor. Hemen yanı başımızda yaşanıyormuş hissini veren, etkileyici bir hikâyesi var bu filmin. 90’ların İstanbul’unda geçen olaylar, bir grup kartonpiyer işçisinin etrafında dönüyor.
Umudun, korkunun, acının kol gezdiği bir ortamda hayata tutunmanın mücadelesini veriyor, ustalar ve çırakları. Sabah gün ağarırken Düldül’e doluşup yollara düşüyor, akşama kadar çalışıp duvarlarında Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses posterleri asılı çay ocaklarında buluşuyor bu yol arkadaşları. Efkâr bastığında teypte Sezen Aksu şarkıları çalıyor. Yılmaz Erdoğan’ın Bir Demet Tiyatro’su, oyunculuk hayalleri kuran çırağın odasının duvarlarını süslüyor.
Kader bu ya, bir gün bu ekibe Volkan da dâhil oluyor. Evden kaçarak İstanbul’a, Hıdır abinin yanında çalışmaya gelen “tahsilli” Volkan, şahit olacağı olaylardan habersiz kalıp döküyor, alçı taşıyor, kat temizliyor. Hayat onu asla unutamayacağı olayların içine sürükleyerek “bu filmin” baş kahramanlarından biri yapıyor.