“Madame Bovary çağdaş romanın başyapıtlarından biridir hiç kuşkusuz ve edebiyat tarihinde bu kadar tartışılan, farklı yorumlara konu olan başka bir roman bulmak kolay değildir… Bir efsane, bir sembol olmuştur Madame Bovary, ve roman dünyasında neredeyse ilk akla gelen yapıtlardan biridir, Flaubert’in adıyla da özdeşleşmiştir… Yayınlanır yayınlanmaz çok büyük bir hayranlıkla karşılanan ama bazı çevrelerin de nefret ettiği ve Flaubert’in yargılanmasına neden olan bir yapıt. Son derece çarpıcı ve ölçülü bir biçimin olağanüstü titiz gözlemlerle birleştiği bu yapıtta Flaubert’in gerçekçiliği kesinlikle yüzeysel görünüşlerin sıradan ve basit bir kopyası gibi yansımaz. Büyük bir titizlikle gözlemlediği ve irdelediği kahramanları, kişiliklerinin bütün ayrıntılarını ve en derin özelliklerini sergilerler. Madame Bovary bütünü içinde ele alındığında çok güçlü ve hüzünlü bir yapıttır.
Flaubert’in Madame Bovary’sinde düş, aracının gerçek üstündeki yansımasıyla yetinir: Dünyanın, hayatın boşluğunun arzular, fantazmalar ve tasarılarla telafi edileceğine inanmak. Madame Bovary çok sağlam bir biçimde tasarlanmış bir psikolojik romandır.
Ancak felsefi açıdan bakıldığında Madame Bovary kesinlikle bir ahlak yapıtı değildir. Gerçekten de bu romanda toplumsal söylemin yavanlığının ve aptallığının ifşa edilmesi gibi bir eğilim vardır. Flaubert basmakalıp düşüncelerin boşluğuyla ve anlamsızlığıyla alay eder. Yalanlarla, budalalıklarla dolu olduğunda dilin ve söylemin nasıl geçersiz olduğunu gösterir.
Madam Bovary ya da hiçliğin, boşluğun, ölümün romanı!”