Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa, 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu’da yaptığı bir konuşmada: "Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz! En doğru en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır!" demişti. Onun bu sözlerini ise aynı yıl; Şapka Giyilmesi Hakkında kanun, sonra Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Kaldırılmasına dair kanun ve daha sonra da diğer devrim yasalarının yürürlüğe konulması izledi. 10 Nisan 1928 tarihinde yapılan önemli bir değişiklik de; Anayasanın 2. maddesiyle laiklik ilkesi kabul edilmişti. Ne var ki; yapılan bu olağanüstü değişimlere karşı olan bazı bağnaz tutucular, iki yıl sonra, içlerinde devrimcilere karşı sakladıkları kinlerini küçük bir kentimiz Menemen’de genç bir subayı şehit ederek karşı devrimi başlatacaklarını sandılar. Halbuki; Cumhuriyet Önderinin, daha 1923’de söylediği gibi: "İrticai fikirleri güdenler muayyen bir sınıfa dayanacaklarını sanıyorlarsa da; bu kat’iyen bir vehim ve bir zandan ibaretti." Nitekim menfur olayı hazırlayıp yürütenler toplum içinde yapayalnız kaldıklarını kısa sürede anlamakta gecikmediler. Türk halkı, büyük ve tartışılmaz bir çoğunlukla devrim ve cumhuriyete bağlılığını en açık tavırlarıyla ortaya koydu. İste bu duygularla; Mustafa Kemal Paşa da: "Her türlü girişimlerimizde ilham ve kuvvet kaynağı olan milletimizin güveni tekrar belirince milli ülkümüze yürümekte dayandığımız temelin ne kadar sarsılmaz olduğunu bir daha görmüş olacağı inancındayım" diyordu.