Mary Wollstonecraft
O dönem İngilteresinin en tartışmalı iki ismi: ilk feminist olarak kabul edilen Mary Wollstonecraft ve ilk anarşistlerden biri olan William Godwin…
Wollstonecraft’ın 1797 yılında ölümünün hemen ardından kocası William Godwin tarafından kaleme alınan bu yaşamöyküsü, çıktığı andan itibaren müthiş hararetli bir tartışma ortamı yaratır. Mary, kültür ortamlarında ve salonlarda açıksözlü ve özgür bir kişilik olarak kendini göstermiştir, fakat bu kitap tutucu İngiliz toplumu için infial yaratacak bir kadın modeli ortaya çıkarır. Özgürlüğünden ve dürüstlüğünden taviz vermeyen diğer isim Godwin ise, tahminen Mary’nin anısına gösterdiği hassasiyet nedeniyle düzeltmeler yapmak ister ve kısa süre içerisinde kitabı tekrardan yayınlatır.
Mary Wollstonecraft, kimilerince günümüz anlamında “bilinçli” bir feminist olmaktan uzak bir şahsiyet olarak sunulur. Fakat derinlemesine incelendiğinde, bugün feminizm ile ilgili konuşulan sorunların kökenini inşa eden tartışmalar başlattığı açığa çıkmaktadır. Bu kitap ile birlikte, Wollstonecraft’ın görüşlerini duruşuyla ve yaşam tarzıyla da desteklediği anlaşılmaktadır. Nihayetinde hayatının apaçık bir şekilde sunulmasının kapalı bir İngiliz Aristokrasisi içerisinde büyük sorunlar yaratacağı aşikardır. Denilir ki, bu kitap yüzünden onyıllar boyunca kötü bir şöhretle anılan Wollstonecraft efsanesi ortaya çıkmıştır. Elbet bu denli tutucu bir toplum baskısından en çok etkilenen, her zaman olduğu gibi çocuklardır: Frankenstein’in yazarı, en az annesi kadar berrak bir zihne sahip ve evlilik dışı bir ilişkinin ürünü: Mary Shelley…
Tarihe mal olmuş bunca önemli bir kitabı ilk kez Türkçeye, Fihrist mührü ile kazandırmış olmak, bizim için büyük bir mutluluk kaynağıdır.
Ömer Alkan