Bugün gerçeğin yüzeysel algılanışının heryerdeliğinin şiddetinden malulüz. Toplumsal dünya hakkındaki bilgilenmenin etkin ve eylemsel boyutuna duyulan ilgiyi ise neredeyse yitirmiş bulunuyoruz. Medyatik logosfer göz alıcı parlaklıkta seyirlik manzaralar sunuyor ha bire, ama praksis üretmiyor. Yığınlar, ana akım medyanın her şeyden çok da fikirleri zihin donduracak bir yetenek ve hızda ticari tahvillere dönüştürebilme tutkusu ve gücüyle karşı karşıya. Ama iyi ki de toplumsal hakikatin bu şekilde yüzeysel/bağlamsız algılamalar ve taklitler denizinde “iç edilmesi” problemine tüm düşünsel güçleriyle karşı çıkan isimler var hâlâ: Chomsky, Hall, Mattelart, Bourdieu, Baudrillard, van Dijk, vd.
Türkçede, şimdiye dek tüm boyutlarıyla iletişimin sorunlarını ve özel olarak da medya ve toplumsal yapı ilişkisini konu alan pek çok çalışma yayımlandı. Bunlardan başarıları görece geniş bir kitle tarafından onay görmüş olanlar bile iki açıdan bir eksiklik içeriyor. Birincisi, çoğunun üslubunda gözle görülür bir nesnelleştirici eğilim göze çarpıyor. Âdeta gelip nesnesine eklemlenmiş araştırıcının öznel sesinin eksikliğiyle dolular. İkinci olarak da, bizatihi medya toplumbilimi konusundaki mevcut Türkçe literatürün belli bir bütünlük oluşturmayan dağınıklığına sahipler. Medya Teorisi, her iki eğilime karşı da mesafeli durarak üçüncü bir cephe oluşturma amacı taşıyor. Kitap, öncülleri, önermeleri ve vardıkları sonuçlar bakımından bazen birbirini doğrulayan, bazen de birbirine taban tabana zıt gibi görünen bakış açıları, kavramsal yaklaşımları ve düşünceleriyle eleştirel medya toplumbiliminin oluşumuna katkıda bulunmuş on medya kuramcısının düşünsel mesailerine ışık tutmaya çalışıyor.