Bütünüyle öteki” olanla karşılaşma, ister idrak edilsin ister edilmesin, dinsel yapıda bir deneyim başlatır. Çağımız ileride muhtemelen, Hıristiyanlığın zaferi ile yok edilen “dağınık dinsel deneyimleri” yeniden keşfeden ilk çağ olarak anılacaktır. Bilinçaltının etkinliklerine karşı duyulan çekim, mitos ve simgelere karşı duyulan ilgi, egzotik, ilkel, arkaik olana karşı duyulan heves, içerdikleri bütün karmaşık duygularla “Ötekilerle” karşılaşmalar vb. bütün bunlar, muhtemelen günün birinde yeni bir tür dinsellik olarak görülecektir.
Şu an için, bütün bu ögelerin, eskinin tekrarı olmayacak yeni bir insanlığın yükselişini hazırlamakta olduğunu seziyoruz. Zira insanı tam olarak tanıyabilmek için, şimdi artık dikkate alınması gereken Şarkiyatçıların, etnologların, derinlik psikologlarının ve din tarihçilerinin araştırmalarıdır. Bu bilginler Asyalılarda olduğu kadar “ilkellerde” de kabul gören onca simgenin, mitosun, ilâhi ve teknik figürün insani açıdan önemini, psikolojik “hakikatini” ve manevi açıdan değerini ortaya koymaktan vazgeçmediler. […]
Er geç “ötekilerle” –geleneksel, Asyalı ve “ilkel” kültürlerin temsilcileriyle– diyalog başlayacaktır, ama bu diyalog günümüzün (toplumsal, ekonomik, siyasal, tıbbî vb. gerçekliklere ulaşamayan) deneyimsel ve faydacı diliyle değil ama insani gerçeklikleri, manevi değerleri anlatabilen kültürel bir dille olacaktır.
Mircea Eliade