Kitap boyunca ‘yaşam’ ile ‘kontrol’ arasındaki ilişkide mekânın pozisyonuna dair bir merakın ardından gidiliyor. Doğası gereği ontolojik ve epistemolojik bir güzergâhın katedilmesini zorunlu kılan bu arayış; temel motivasyonu insanın sosyalizasyonu olan mimarlık kuramına bilinçli bir mesafelenme ile yürütülüyor. Bir taraftan siyaset felsefesi, sosyoloji, sanat, antropoloji, biyoloji, fizik ve coğrafya gibi alanların bilgisine başvurulurken diğer taraftan posthümanist, postkolonyal ve feminist kuramlarla diyaloğa giriliyor. Ancak metnin biçimlen mesinde Foucaultcu bir metodolojik bakış ile temeli Spinoza ve Whitehead’e uzanan Harawayci bir ontolojik ilginin hâkim olduğunu söylemek mümkün. Çalışmanın temel çıkarımlarından ‘koşullama’, ‘imalat’ ve ‘teşhir’den oluşan üç majör program yaşamın teşebbüsleştirilmesinde en etkin performans biçimleridir. Nitekim bu üçlü mekânın üç majör biyopolitik özelliğinde karşılık bulur; Varlıklar koşullandıkça zaman-mekân laboratuvarlaşır; varlıklar imal edildikçe zaman-mekân fabrikalaşır; varlıklar teşhir edildikçe zaman-mekân müzeleşir. Kuşkusuz bu ilişkiyi tersinden düşünmek de mümkündür. Zaman-mekân labo ratuvarlaştıkça varlıklar koşullanır; zaman-mekân fabrikalaştıkça varlıklar imal edilir; zaman-mekân müzeleştikçe varlıklar teşhir edilir.