"Fakat sâkin ve insaflı olduğu zamanlarda, eski Hâlis Hoca'nın bu mâzi olmuş bîçare hüviyetin mezarı başına geçerek, onun yaşamakta iken de hayattan, ruhtan ve aşktan mahrum olarak geçirdiği kırk senelik zavallı bir ömrün mersiyesi içinde, yolunu bulamamış bir hayâtın bütün acılarını okuyordu. Şüphe yok ki, Mesihpaşa İmamı, şu kısacık fakat tecrübe ve ibret dolu zamanla Tâhir'i daha iyi anlıyor ve ona hak veriyordu. Muhakkak ki bu sefih ayyaş da değişmek, bambaşka bir insan olmak için sevmiş olmalıydı. Fakat sevdiği kimdi, kim olabilirdi? Acaba nasıl bir aşk kudreti tek eli ile rakı masasını devirirken, öteki eli ile de içmeden sarhoş eden bir kadehi dudaklarına dayamıştı? Demek ki, hayatta en sözü geçkin âmil aşktı. Ve her insanın vücûdu gemisi, aşkı dümenine göre istikâmet alıyordu."