20. yüzyılın başında yaşanan büyük yıkıntılardan yaklaşık bir asır sonra geldiğimiz noktada, zulüm ekerek öfke biçmekte olan emperyalist devletlerin neden olduğu küresel tıkanma Avrupa’da faşizmin ayak seslerinin yeniden duyulmasının belki de en önemli sebebi. Varoluş ve onur mücadelesi vermekte olan Doğu’ya dikte edilmeye çalışılan ve yine Doğu'dan gasp edilmiş değerlerle olan mesafesi her geçen artmakta olan Batı’nın geçmişte de benzer çelişkiler yaşadığını gösteren bu kitap, aslında Batı’ya tutulmuş bir geçmiş zaman aynası olma iddiasında. Analizlerini daha çok Anglosakson ve Fransız geleneği üzerinden ele alan Türkiye’den farklı olarak Alman Muhafazakârlığı üzerinden gerçekleştirmekte olması yönüyle belki de muhafazakârlık düşüncesine dair yepyeni bir literatürün ilk parantezini de açıyor.
Muhafazakâr Devrim kitabında, muhafazakârlığın Fransız Devrimi’nden Sanayi Devrimi’ne ve ardından Aydınlanma düşüncesine kadar geçirdiği evrim analiz ediliyor. Alman muhafazakârlığının duruş itibariyle bir ideoloji olup olmadığı sorusuyla başlayan tartışmalarda; Milliyetçilik ve Faşizme karşı Alman muhafazakârlığının tavrı; Alman muhafazakârlığının Nasyonal Sosyalizmin iktidara gelmesindeki rolü, Alman muhafazakârlarının Nazizmin fikir babalığını yapıp yapmadığı gibi sorulara yanıtlar verilmeye çalışılıyor. Muhafazakâr Devrim kitabı, günümüz Avrupa’sının vitrinine koyduğu değerlerle çelişen zihin yapısının geçmişine muhafazakârlık zemininde uzanan satırlarında, Türk muhafazakârlığını Anglosakson ve Alman muhafazakârlığı ile karşılaştırmanın imkânsızlığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.