Nöbetleşe dışlama, kentlerde “yerlilerin” göçmenlere, her göçmen grubun da kendisinden sonra gelen göçmen gruplara karşı geliştirdiği dışlayıcı tepkiler silsilesini anlatıyor. Her yeni göçmen grubu, kentte görünür hale geldikçe, kentin ekonomisini ve günlük hayatını “bozduğuna” dair kızgınlıklarla, aşağılamalarla karşılaşır. Yakın zamana kadar aynen bu şekilde suçlanmış olan “eski” göçmenler de, bu tepkileri yüksek sesle dile getirenler arasında yer alır, bu sırada statülerinin biraz olsun iyileştiğini hissederler. Böylece biriken, katmanlaşan, yoğunlaşan, bir yandan da karmaşıklaşan bir dışlama dinamiği bu. Bir kısır döngü… Bu evrensel olgunun Türkiye’deki kalıbında, Türk etno-kültürel kimliğindekilerin Romanları; Romanların göçle gelen Kürtleri ve Arapları; Kürtlerin yeni göçmen gruplarını dışlayıcı tutum aldıkları gözleniyor. Mim Sertaç Tümtaş, “nöbetleşe yoksulluk” kavramından ilhamla geliştirdiği “nöbetleşe dışlanma” kavramını, Suriye’den gelen kitlesel göç örneğinde sahaya uyguluyor. Şanlıurfa, Hatay ve Mersin’e gelen Suriyelilerin ve “göçler diyarı” diye de anılan Mersin’in “yerlileri” ile “eski göçmenlerinin,” bu tecrübeyi nasıl yaşadığına, nasıl algıladığına bakıyor. Nöbetleşe Dışlanma, yoksulları birbirine düşürerek eşitsizliğin yeniden üretilmesine katkıda bulunan bir sarmalın berrak ve acı bir resmini çiziyor.