Antonio Negri, 1970’lerde İtalya’da oldukça etkili olan otonomcu düşüncenin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden birisi. İşin reddi, sabotaj, daha sonra sivil itaatsizlik gibi mücadele stratejilerinde karşılık bulan bu perspektif, açık ya da örtülü bir toplumsal özneyi varsaydı. Negri de önce Küreselleşme Karşıtı Hareket ve Zapatistalara, sonra Arap isyanları, Gezi ve Occupy eylemlerine atıfla bu özneyi tanımladı: Çokluk...
1990’lı yıllarda işçi sınıfının bittiği, tarihin ve sınıf mücadelelerinin sonunun geldiğini anlatan egemen dogmatizmin ardından 2000’li yılların yeni mücadele öznesi olarak ileri sürülen ‘çokluk’, kapitalist toplumsal analizden sınıfları çıkarmanın yeni bir yolu olabilir mi? Evet, ancak bu sefer ‘sağ’dan değil ‘postmodern sol’dan. Belki etkisi daha dar ama daha derinden bir inkâr. Çünkü bu hayali özne vasıtasıyla siyasal tahayyülden köklü toplumsal dönüşümler çıkartılıp yerine küçük alternatif yaşam alanları konuluyor. Radikal ret ve -mikro- itaatsizlik çağrıları makro itaatle birleşiyor. Arif Koşar’ın kaleme aldığı bu kitap Negri’nin “Çokluk” kavramı üzerine bir eleştiridir.