Hasan Sabbah’ın (1032-1124) Özgürlükçü, Barışçıl, eşitlik ve paylaşımcılık temelleri üzerine kurduğu Alamut Devleti, 167 yıl Hüküm sürmüştür. Alamut, Pamir’den Güneydoğu Akdeniz kıyılarına ve Filistin’e kadar uzanan geniş Ortadoğu Coğrafyası içinde, 300’e ulaştığı bilinen Baş Dai’lerin (Bilgelerin) yönetiminde, ortaklaşa çalışarak, aynı kazandan yenilen, özel mülkiyetin olmadığı kale yerleşim birimleri “Darül Hicar’’lardan (Göçmenevleri, Göçmenler yurdu) oluşan bir devlettir.
Hasan Sabbah düşmanlarının iddia ettiği gibi kale devletinde ne katiller nede suikastçılar yetiştirmiş nede Alamut’u uyuşturucu cenneti yapmıştır. Hasan Sabbah, tarihi belgelerde savaştan kaçınan bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat düşmanlarının (Sünni Bağdat Halifeleri, Selçuklu Sultanları, Haçlılar, Moğollar) çokluğu ve sayıca üstün oluşları, Hasan Sabbah’ı Alamut’ta savunma amaçlı bir gerilla yaratma fikrine götürmüştür. Hasan Sabbah’ın seçkin savaşçılardan oluşan bir silahlı birlik (Fedain) yetiştirdiği anlaşılıyor. Bu fedailer iddiaların aksine, sadece bölge halklarına zulmeden, Alamut’a savaş açan, savaş yanlısı, baskıcı yöneticilere suikastlar düzenlemişlerdir.
Batı tarih yazıcılarının algılayamadığı ve açıklayamadığı, inancın bir insanı nasıl bir silaha dönüştürdüğüdür. Bu anlamda işin kolayına kaçıp, Hasan Sabbah’ı ve Fedailerini haşhaş ve sahte cennetle açıklayarak işin içinden çıkmaya çalışmışlardır. Oysa asıl gerçek, ülke savunması için silaha dönüşen inançlı fedailerin ülkeleri ve inançları uğruna kendilerini feda etmeleridir. Yakın tarihte Japon Kamikazeler, örnek gösterilebilir.
Hasan Sabbah ve Alamut, geleceğe barken üzerinde daha çok düşünmemiz gereken bir tarihin adı….