“Austen’ın, Northanger Manastırı eseri, yaşadığı dönemin ‘yapmacık’ romanları diye gördüğü şeye karşı muzip bir cevabıydı: Mükemmel erkek, kadın kahramanlar ve düşmanlar yerine hatalı, olay örgüsünün isteklerine göre değil, doğal hareket eden üç boyutlu karakterler yazmıştı.” –Jo Baker
Jane Austen’ın yirmili yaşlarında yazdığı ama ölümünden sonra, 1818’de İkna ile beraber yayımlanan ilk romanı Northanger Manastırı’nda gösterişsiz, güzel bir kız olan Catherine Morland, genç, yakışıklı vaiz Henry Tilney’ye âşık olur. Henry’nin babası, Catherine’i varlıklı biri sandığı için kızı Northanger Manastırı’na çağırır. Birçok Gotik roman okumuş olan, hayal gücü geniş Catherine, manastıra geldiğinde burayı kâbuslardan çıkma bir yer gibi görür, yanlış anlaşılmalar biriktikçe her şey içinden daha da çıkılmaz bir hal alır.
Saatlerin seri üretimiyle beraber kullanımının da arttığı, bu nedenle de zaman algısının değiştiği, dakikliğin daha da önem kazandığı bir dönemi yansıtması ve on dokuzuncu yüzyıl İngiliz orta sınıfının iyi bir tasvirini yapmasıyla da dikkat çeken Northanger Manastırı, Jane Austen’dan ahlaka, insan doğasına dair hem renkli bir komedi hem de iğneleyici bir eleştiri.