Öksüz: “Tiyatroyu methederdiniz. Hakikat methe seza imiş. Çünkü eğlenilecek ve hem oyunundan mevzuundan insan istifade edebilecek.”
Jocetyn: “Evet efendim… Tiyatronun icadı asıl bu maksada mebnidir. Tiyatrolar istifade ve tahsil-i edep için icat olunmuş bir eğlence mahallidir. Fakat bu istifade aktris seçmek veya aktörlerin yalnız vaziyetine dikkat ile vakit geçirmekle kabil değildir. Eğer icra edilen lubiyat hakikat istifade niyetiyle temaşa olunursa pek müfit ve aksi hâlinde gayet muzırdır.”
Edebiyatımızın unutulmuş romanlarından biri olan Öksüz Kaptan, İzmirli öksüz bir çocuk olan Süleyman’ın hikâyesine odaklanırken aynı zamanda bizleri 1845 yılının İzmir ve Londra’sına yolculuğa çıkarıyor. Her iki şehrin gündelik hayatının ayrıntılarıyla anlatıldığı bu metinde hem yerel hem de küresel veçheleri olan bir dünyayla karşılaşıyoruz. Felaketlere ve kötülüklere maruz kalan bir kişinin usta bir kaptana dönüşme serüveni, 1840’ların ticari, hukuki ve sosyal şartlarıyla kesişerek gözler önüne seriliyor. Homeros ve Süleyman Bey arasında kurulan bağlantıların yanında edebiyatımızın operaya dair ilk temsillerinden biriyle de Öksüz Kaptan’da karşılaşıyoruz. Elinizdeki roman, yerelliğin, milliğin, küreselliğin ve kozmopolitliğin özgül bir terkibi...