Özenle örülmüş edebi metinlerin kurgularını psikanalizle çözerek bizi konuşamadıklarımızla yüzleştiren Michel Schneider, Nabokov’un kelimelerinde dil üzerinden tahakküm kuran totaliter rejimlerin izini sürerken, Freud’a “Ne düşünüyorsun?” diye sorarak düşünürün zihne duyduğu tutkuyu masaya yatırıyor. Yer yer cesur adımlarla “ideal” psikanalizin peşine düşen Schneider, Pessoa’nın yarattığı şair maskelerinin ardındaki içsel mücadeleleri ifşa ediyor. Henry James ve Schnitzler’in eserlerinde saklı arzuları ararken, Proust’un annesiyle kurduğu ilişkinin inkar ve yadsımaya dayanan köklerini kazıyor.
Okumak ve Anlamak, bir yanda psikanaliz kuramını sorgularken, diğer yanda edebiyatın karanlık dehlizlerindeki insanlık hallerini çözümlemeleriyle aydınlatıyor.
“André Breton’dan bu yana birçok yazarın bir baş dönmesine tutulmuş gibi teslim olduğu düş öykülerinden edebi anlamda daha sıkıcı bir şey yoktur. İnsan kendini ifade etmek veya itirafta bulunmak için değil, kendini saklamak için yazar. Roman kahramanları için rüyalar ve hayal etmek başka şeylerdir. Herkes düş görür. Herkes yazmaz. Düş ve yorumu, psikanalizin kraliyet yoluyken edebiyatın demokratik çıkmazıdır.”