Bu kitap, politik gerekçelerle suikasta uğrayan aydın ve gazeteci yakınlarıyla yapılan görüşmelere dayanıyor. Türkiye gibi ifade ve iletişim özgürlüğü ile demokratik hak ve taleplerin farkındalığının zayıf olduğu ülkelerde halka gerçekleri anlatmak için çabalayan gazetecilerin ve aydınların çeşitli nedenlerle ve bazı güç odakları tarafından öldürülmesine yeterince güçlü bir toplumsal tepki verilmemiştir. Uğur Mumcu ve Hrant Dink cinayetleri başta olmak üzere bazılarına verilen güçlü tepkilerse cinayetlerin gerçek faillerinin bulunmasına ya da etkili bir yargılamayla sonuçlanmasına vesile olmamıştır. Neredeyse kısa Türkiye tarihi içinde işlenen hiçbir siyasi cinayetin asıl failleri açıkça saptanıp cezası verilmemiştir. Fail diye yakalananlar genellikle eylemin sadece görünürdeki yüzü, ancak asıl azmettiriciler ve cinayetlerin gerçek nedeni asla ortaya çıkarılamamıştır.
Bu tür cinayetlerle ilgili olarak giderek daha da yaygınlaşan ve kanıksanan cezasızlık pratikleri, toplumdaki adalet duygusunu da derinden yaralamış ve bir nevi yenilgi kültürü ile öğrenilmiş çaresizlik ortaya çıkarmıştır. Bu çaresizliğin belki de birincil muhatabı siyasi cinayete kurban gidenlerin yakınları olmuştur. Ne var ki, hem kayıpla ilgili olarak hem de kayıp sonrasındaki dava süreçleri, anmalar ve kayba tutulan yaslarla ilgili olarak kayıp yakınlarının dünyasına pek dikkat çekilmemiştir. Bu kitap bir anlamda sadece bir araştırma, akademik bir merak ve bilimsel bir çalışma değil, aynı zamanda politik maktul yakınlarıyla birlikte acıyla nasıl başa çıkılabileceğine dair bir öğrenme ve birbirini sağaltma deneyimi olarak görülmelidir. Bu nedenle kitabın acıları deşmek, yaraları yeniden kanatmak değil, aynı yaraların yeniden açılmaması için neler yapılması gerektiğine dair yol gösterici olmak gibi bir meramı vardır. Umarız bu meramımız gerçeğe dönüşür. Bu kitap faili meşhur ve meçhul olan politik maktullerin aziz hatıralarına adanmıştır.