Osmanlı Devleti'nin tek ve mutlak egemeni olan padişah, kendi otoritesine yönelik en küçük bir sınırlama girişimi ya da kendisinin dışındaki bir otoritenin ortaya çıkmasını, iktidarını sürdürebilmek için, ortadan kaldırmak zorundaydı. Bunun tek ve en güvenli çaresi de, bu tür girişimlerde bulunan devlet adamlarını katlettirmekti. 15. yüzyıl ortalarına kadar mutlak otoritelerini henüz tam olarak kuramamış olan hükümdarlar, Fatih Sultan Mehmet'in, Vezir-i Âzami Çandarlı Halil Paşa'yı ortadan kaldırmasının ardından, siyaseten katl önlemine sıkça başvurur oldular. II. Bayezid'in, döneminde oldukça güçlenen devşirme devlet adamları partisinin elebaşı olup, kendisini tehdit ederek istediğini yaptıran Arnavut devşirmesi Gedik Ahmet Paşa'yı katlettirmesiyle, devşirme diktatörlüğü kesin olarak sona ermiş ve artık "kul"lar, başka yollardan kendilerini kabul ettirme yoluna sapmışlardı: İftira, entrika gibi yöntemlerle başa geçmek, yine bu yolla ortaklıkta hâkim olmak, fakat efendileri padişaha açıkça karşı gelmemek yolu... Buna rağmen devşirme partisinin, kendi organı Yeniçeri Ocağı ile hükümet darbeleri yaptığı görüldü. Hükümdarı tahtından indirip yerine başka bir şehzadeyi padişah yapmak isteyen devlet adamları, isyancılar tarafını tutup bu saltanatın "haksız" olduğuna karar veren ulema, padişah hakkında ileri geri, ölçüsüzce konuşan ve ona söven herhangi rütbedeki biri ile Sünnî İslâm'a aykırı düşüncelere sahip olanlar, siyaseten katl yoluyla cezalandırıldı. Hangi hareketin isyan sayılacağını belirlemek konusunda geniş bir takdir hakkına sahip olan padişah, ulemadan aldığı fetva yoluyla siyaseten katlleri meşrulaştırdı.