Hiçliğin, edebiyatın ve dolayısıyla erotizmin başkentidir Paris. Bu yüzden bitmeyen, olan bitenin tümüne hâkim olamadığınız gizli bir şey hep kalır. (...) kabukludur Parisli, bu yüzden oyuncudur, bu yüzden sanatla beslenmiştir. Romantiktir ama iç bayıcı bir ‘kitch’e değil, erotizme giden bir romantizmdir bu. Bu yüzden hem biraz gizli kapaklı hem de çapkındır, oyuncudur... Cem Selcen kahvenin peşinde çıktığı Avrupa yolculuğunda bu defa Paris’te açıyor defterlerini; bir köşede oturup ortalığa bakıyor, tarihini soluyor şehrin. Ama ne tarih...Dünya edebiyatının da başkenti olan bu şehirde kimi zaman Hugo’nun, Balzac’ın, Camus’nün, Sartre ile Simone de Beauvoir’ın ayak izlerini takip ediyor, kimi zaman o uğrak yerlerin çok okuduğumuz, çok sevdiğimiz müşterilerinin hikâyelerini. Bazen de turist olmanın verdiği rahatlıkla iyi bir milföy uğruna aşıyor kilometreleri. Ve ortaya tam da Paris’e yaraşır şekilde, iştah açıcı, her sayfada vaat ettiğinden çok daha fazlasını veren, bazen gizemli, bazen tüm derdini ortaya seren bir kitap çıkıyor. Kahvenin Peşinde / Avrupa Café’lerinde dizisi Paris ile devam ediyor...