31 Aralık 1925 gece yarısı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Yeni Yılı kutladı. İlk defa, ulusal olarak ortak bir takvim ve saat kullanmayı kabul ettiler. Oysa çok eski bir kavşak noktası ve büyük şehir olan İstanbul’da halk belirsiz bir geleceğe bakıyordu. Müslümanlara olduğu kadar Rumlara, Ermenilere, Yahudilere de ev sahipliği yapan İstanbul hiçbir zaman sadece Türklerin olmamıştı. Rus Devriminden kaçan Beyaz Rus soylular, sürgündeki Troçki’nin peşindeki Rus suikastçılar, Alman profesörler, İngiliz diplomatlar ve Amerikalı girişimciler tam donanımlı sanatçılar ve şairlerin, iyi niyetliler ve beceriksizlerin çok-kültürlülüğüyle karşılandı.
“İki savaş arası mükemmel bir İstanbul portresi.”
–The Sunday Telegraph
“Zekice ve fazlasıyla eğlenceli, muhteşem bir şekilde araştırılmış ve derinden nüfuz ediyor.”
–The New York Times Book Review
“Kentin içinden geçen karakterleri ve dönemleri büyüleyici bir şekilde yansıtıyor.”
–Cornucopia