Yazdığı romanlar çok geniş bir okur kitlesince okunan ve yüzyılımızın en önemli yazarları arasında gösterilen Milan Kundera, Perde adlı yedi bölümden oluşan bu denemesinde, Saptırılmış Vasiyetler ve Roman Sanatı’ndan son bir kez daha romanı kendi evreni içinde de ele alıyor. Bu kez romanı tarihsel evrimi içinde, Cervantes’den Marquez’e, Rabelais’den Flaubert’e, Musil’den Stendhal’e türünün yapı taşlarını oluşturan yazarlar ve yapıtları arasında dolaşarak incelerken bir yandan da, kendisinden önce Goethe’nin büyük bir öngörüyle dile getirdiği "Dünya Edebiyatı" kavramının niteliklerini sorguluyor. Romanın ve yaşamın aslında tek ve aynı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Tüm bunları dile getirirken de öğretici bir söylemin tuzaklarına düşmeden, kimi zaman kızarak, kimi zaman heyecanlanarak, zaman zaman da coşarak okuyucusunu "unutulmaz olanın yıkılmaz şatosu" romanın derinliklerinde bir yolculuğa çıkarıyor.