Efsaneye göre, Pers İmparatoru Kambises’in Ammonlara karşı savaşmaya gönderdiği elli bin kişilik ordusu, Mısır’ın Batı Çölü’nden Siva’ya giderken, Büyük Kum Denizi’nde şiddetli bir kum fırtınasına yakalanır ve bir anda gözden kaybolur.
Binlerce yıl sonra, Luksor’da parçalanmış bir ceset Nil Nehri’nin kıyılarına vurur, Kahire’de bir antikacı vahşice öldürülür ve Sakkara’da saygın bir İngiliz arkeoloğun cesedi bulunur. Başta birbiriyle bağlantısız gibi görünen bu ölümler, Luksor emniyetinden Müfettiş Yusuf Khalifa’yı kuşkulandırır. Tara Mullray adlı genç kadın da arkeolog babasının öldürüldüğüne inanmakta ve gerçeği öğrenmekte kararlıdır.
Khalifa ve Mullray farklı amaçlarla gerçeğin peşine düşmüş olsalar da, kadim bir ordunun gölgesinde gelişen şiddet, ihanet ve entrika sarmalına sürüklenmekten kurtulamazlar. Nil Nehri’nin ışıltılı sularından Kahire’nin egzotik sokaklarına, Mısır’ın uçsuz bucaksız çöllerinden Oxford’a kadar uzanan bu macera bir anda ölüm kalım yarışına dönüşür.
“Bu roman, binlerce yıllık tarihi bir gizemi, yeraltında saklı bir hazineyi, zamana karşı yarışı anlatan müthiş bir macerayı, Mısır’ın geçmişiyle bugününü gerçek bilgilere dayandırarak ve derinden hissettirerek birleştiriyor.”
- Crime Time
“Sussman, Mısır’da yapılan kazılara bizzat katıldığı için, olay örgüsündeki detaylar oldukça güvenilir. Ayrıca, hikâyenin hızlı akışı, bu ilk romanın en iyi yanlarından sadece biri.”
- Scotland on Sunday
“Sonunda bir lunapark treninde hız yapmış gibi hissedeceksiniz. Ustalıkla kaleme alınmış, arkeolojik bilgilerle dolu epik bir hikâye.”
- Wealden Times