Bu diyalogdaki genç Phaidros’ta, Atina toplumunun kapsamlı ve son derece belirgin bir fotoğrafıyla; Sokrates’te ise aynı toplumun türlü inanç ve değerlerini karşısına almaktan çekinmeyen, yeri geldiğinde kışkırtmayı ve savaş açmayı, yeri geldiğinde ise bir “kahin” edasıyla uslanıp sözlerini alçak sesle söylemeyi becerebilen bir filozofla karşılaşırız. Böylece Phaidros, bir yandan muhatabına çoğu zaman genel geçer yasalarla seslenen Sokrates’in insanca düşüncelerine; diğer yandan da şiddetli güç mücadeleleriyle çekişmelerin yaşandığı Sokrates dönemi Atina’sına açılan büyüleyici bir pencere haline gelir.