Sanayi devriminin ardından milli zenginliğin üretilmesinde sermayenin rolü hızlı şekilde güç kazanmış olduğu için tüm ekonomilerde kredi kurumu da ona paralel bir hızla ve sistemli bir şekilde gelişmiştir. Bu aşamada girişimcilik ile yatırımcılık faaliyetleri de birbirinden ayrılarak üretim faktörleri üçten dörde (emek, toprak, sermaye, teşebbüs) çıkmış; girişimcinin getirisi kâr, yatırımcının getirisi ise faiz olarak isimlendirilmiştir. Bu durum faizi, işletmeciliğin kaçınılması mümkün olmayan bir parçası hâline getirdiği için çoğunluğu muhafazakâr olan toplumlarda din ile iktisadi hayat arasında, temeli faiz meselesine dayanan uyuşmazlık daha görünür hâle gelmiştir. Oysa Irving Fisher’a göre çoğunlukla dinler ve kimi zaman da siyasi ideolojiler tarafından yaklaşık bin beş yüz yıldır faiz aleyhinde yürütülen kampanyalara rağmen dünya tarihinde faizli işlemlerin bulunmadığı bir yer ve zaman olmamıştır.