Şeytani yaratıcılığının müthiş parıltısını 16 yaşında bir delikanlıyken dünyaya saçmaya başlayan Fransız şair Arthur Rimbaud (1854-1891), hayli sarsıcı olaylar yaşadıktan sonra tutkulu bir ilişki sürdürdüğü Paul Verlaine’e ve şiir yazmaya ilgisini yitirerek ortadan kaybolur. Çeşitli efsanelere kaynaklık eden hayatının bundan sonraki döneminde on üç ülkeye yolculuklar yapar; fabrika işçiliği, öğretmenlik, dilencilik, liman işçiliği, paralı askerlik, denizcilik gibi çok çeşitli mesleklere girip çıkar. Yaralı bir genç olarak o zamanın uygar dünyasının dışında kendini arar. Bulur da... Habeşistan’a yerleşir, iş kurar, ev kurar, silah ticareti dahil bir sürü iş yapar. Delikanlılık çağında Fransa’nın müesses nizamını reddeden Rimbaud, orta yaşlarında Harer’in o kadar müesses olmayan nizamında saygın bir yer edinir kendine... Sonuçta o kısacık ışıltıdan geriye kalan, etkisini günümüzde de sürdüren az sayıda şiiri, mektupları ve André Breton’un sözleriyle "gerçek ergenlik tanrısı" halini gösteren eşsiz fotoğrafıdır. Kendisi şiir yazmaktan erken vazgeçmiştir ama dünya, tadını bir kez aldıktan sonra Sarhoş Gemi’yi, Illuminations’ı, Cehennem’de Bir Mevsim’i okumaktan vazgeçmemiştir. "Rimbaud, bu yüzyılın ‘lanetli, ücra sahilleri’nde, tanımadığı okuyucularını hem ‘cinnet’in insanı götürmesi kaçınılmaz olan cehenneme karşı uyaran, hem de oraya nasıl gideceklerini gösteren şüpheli bir varlıktır hâlâ."Graham Robb’un, elinizdeki biyografisi, Fransa’dan Afrika Boynuzu’na, şiirden çöle Rimbaud’nun hayatının izini sürmekte ve kimi sınırları zorlayarak kayda geçirmektedir. Onun delifişek ruhuna ulaşmak için de ancak bu kadarı yapılabilir zaten.