Risk toplumu kuramına göre modern dünya ve insanın ufkunu, beklentilerini ve gelecek endişesini, dünyevi ve telafisi mümkün olmayan risk/ler belirlemektedir. Riskler ve risk sarmalındaki insan, sanayi sonrası toplumun esas bileşenleri ve esas aktörleridir. Dolayısıyla insanlık durumlarının ve küreselleşen dünyanın hakkıyla anlaşılabilmesi için risk merkezli bir sosyolojiye ihtiyaç vardır.
Risk merkezli sosyolojik bakış, modernitenin bir kopuş yaşadığı, postmodern bir evreye geçildiği fikrine karşı çıkar; inkılap eden modernizmlerin süreklilik arz ettiğini, beraberlerinde taşıdıkları riskler sâyesinde düşünümselleşerek kendini revize ettiğini öne sürer. Aktüel dünyada vukû bulan sorun ve sancıların modernitenin ürettiği risklerden ibaret olduğunu ve fakat bu risklerle kendine yeni mekânlar yaratarak ulus-devletleri, kurumları ve bireysellikleri dönüştürdüğünü vurgulayan risk toplumu teorisi, modernitenin esas belirleyici olarak devam ettiğini ifade eder.
Din ve dinsellik ise, küresel ölçekte bireyselleşerek yeniden içerik kazanmakta, modernitenin hızına koşut bir şekilde modern-öncesi ve modern geleneklerden uzaklaşarak yeni bir tecrübeye tanıklık yapmaktadır.