“Kaybettiğini sandığın oyun henüz başlamamış olabilir.”
Kentin merkezinde olmasına rağmen gözlerden uzak, sırlarla dolu bir çıkmaz sokak, kendi zamanını yaşamaktadır. Ta ki Perizad çıkıp gelene dek. Sonra oyun başlar: gizli geçitler, müzik çalan binalar, çiçekler üzerine kumar oynayanlar, ömrü boyunca dehlizlerde saklanmak zorunda kalan bir cüce, soğuk savaş yıllarında casus olarak yetiştirilmiş hayvanlar, sirkten kaçıp İstanbul sokaklarına dehşet saçan bir kaplan... Bir kadın neden balkona çıkmaktan korkar? Bir adam intikam almak için neden yirmi yedi yıl bekler? Gözü üzerimizden ayrılmayan karga bize ne fısıldamaktadır?
Üç farklı zamanın ama aynı İstanbul’un hikâyesi Rölanti Çıkmazı; kabadayıların hüküm sürdüğü İstanbul’dan, gen aktarımının tartışıldığı İstanbul’a... İsmail Güzelsoy, üstkurmaca düzlemini de dahil ettiği anlatısında, gerçek ve gerçek dışının birleştiği çizgiye kuruyor en büyük oyununu. Rölanti’nin hikâyesi; aniden ortaya çıkan bir kayıt cihazı kadar gizemli, bir kaplanın dişleri kadar merhametsiz.
Kudretli insanların hikâyeleri genelde karmaşık planların, ince hesapların mahsulüdür ama gariban insanların hikâyeleri önemsiz rastlantılarla yazılır. Perizad’ınki de öyle... Ama önemsiz rastlantıların sonuçları her zaman önemsiz olmayabilir işte. Kendi hayatına bir baksana, o gün orada olmasan, o telefonu açmasan, o kişiyle tanışmasan hayatın başka bir mecrada akar giderdi.