Yazmanın, anadilini yaşatmanın, kökenlerini unutmadan onun sınırlarını aşma iradesinin aldığı en hayati karar olduğu bilinciyle kalemini bileyen Mehmed Uzun, Ruhun Gökkuşağı'nda kişisel yolculuğunu anlatıyor. Urfa'da başlayan ve baskının, zulmün, ölümün gölgesinde süren, Kürt halkının ortak kaderiyle paralel ilerleyen yaşamının politik gerekçelerle sürekli yön değiştiren rotası doğruluktan asla şaşmıyor. Eserlerine kaynaklık eden geleneksel motifleri evrensele aktarırken tutunduğu saikleri okuruna içtenlikle açıyor.
Kendini "radikal hümanist" olarak tanımlayan Uzun, Mezopotamya'da yakılan meşaleyi sözün kudretine dair sönmeyen bir inançla İsveç'in bembeyaz ormanlarına taşıyor.