Yılların eskitemediği anılar, yarım nefeslik canda can bulur. Zamanı delen düşleri anlatacak kelimeler kayıp kıtalarda saklı. Bir yangında saklı isimsiz cümlelerin sessizliği… Derin bir nefesin inkâr etmediği gerçekler gözlerde anlatır kendini. İnsan kendinden kaçamadığı sürece tutsaktır.
Zehra da aslında bir sevdaya tutsaktı, onu derinden hırpalayan bir sevdaya... İmam nikâhlı eşi, ilk göz ağrısı Ahmet'in gurbetten, Almanya'dan döneceği günün düşüyle avutuyordu kendisini. Çalan her zil sesi Ahmet'i getiriyordu ona. Gecenin karanlık odalarında uykusuz beklenen sevgili… Bir yağmur damlasının toprakta bıraktığı koku Ahmet'e gebe bırakıyordu yüreğini. Ama Ahmet hiç de sadık değildi bu aşka. Bir yandan resmi nikâhlı evlilik yapıyor, diğer yandan sağda solda gönül eğlendiriyordu. Bu arada Zehra da yedekte tutulmak isteniyordu.
Zehra gün gelecek Ahmet'le ilgili tüm gerçekleri öğrenecekti. Peki Zehra ne yapmalıydı? Çaresizlik boynunu büküyordu ama buna boyun eğmek de istemiyordu. Tek kurtuluş yolunun Ahmet'in hapishanesinden firar etmek olduğunun farkındaydı. Kendini bu tutsaklıktan ne pahasına olursa olsun kurtarmalıydı. Kurtaracaktı…