Yaşadığımız coğrafyada önemli izler bırakmış uygarlıkların yaşam geleneklerini, sosyal yapılarını, hukuklarını ve çevre ile olan iletişim bağlarını çok iyi incelememiz gerekirken; bizler bu incelemeleri coğrafyamızla ilgisi olmayanların eline bırakmaktayız! Coğrafyamızda tarihin derinliklerinde bize ışık yansıtan birçok uygarlıkla aynı havayı teneffüs ettiğimiz açıkça ortadadır.
Bu nedenle gerçek belgelerle yüzleşen bir konumla yanıbaşımızdaki uygarlık tarihlerine çok daha reel bir mantıkla yaklaşmamız kaybolduğu öne sürülen kimlik arayışına az da olsa bir koridor aralayacaktır. Çoğu Anadolu uygarlıklarının alt yapısına tuğla olan Sümerlerin yaşamını ne yazık ki coğrafyasında yaşamamış insanların araştırmalarına hedef olmuş ve onların bize ulaştırdığı belgelerle öyle bir halkın varlığından haberdar olmuş bulunmaktayız.
Bunların ne kadar doğru bilgiler olduğuna da farklı bir pencereden bakarak tanıklık etmemiz gerekmektedir. Sümerlerin adalet düşüncesini insanlık tarihine kazandıran bir uygarlığın kültürel koridorlarında gezintiye çıkma, araştırma ve inceleme fikri, o uygarlığın eski tarihin başlangıcında yer alan bir uygarlık olma düşüncesi sağlamıştır. Öyle ilginç olaylar, yaşam şekilleri, hayata tutunma adına öylesine zor geleneklerle karşılaşıyor ki insanlar; belki de bu karşılaşmayla içinden çıkılmaz labirentlere girdiğinin bile farkında olmuyor.