Bize bu topraklar üzerinde görünmeyen, gösterilmeyen, ötelere itilen bambaşka hayatlar yaşandığını, bu hayatların var ve gerçek olduğunu temiz dupduru bir dille anlatan Sabahattin Ali, edebiyatımızın ilk “gerçekçi, devrimci, halkçı” yazarlarındandır.
Kendi ifadesiyle, onun öykülerinde “hep açlar, çıplaklar, dertliler; geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklar; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenler; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenler; doktor parasına güç yetiremeyenler; hakkını alamayan benzi soluk, yüreği kederli insanlar” vardır.
Hayat neyi ihtiva ediyorsa onun anlatılmasını bir memleket vazifesi olarak gören Sabahattin Ali, son kitabı Sırça Köşk’te, daha önceki öykülerinde olduğu gibi yoksul hayatların karanlıkta bırakılmış ayrıntılarına odaklanıyor.
Kitaba adını veren “Sırça Köşk” masalı, mevcut iktidarın halka yabancılaşmış bir çıkar grubuna nasıl dönüştüğünü alegorik bir tarzda anlatan özgün bir masal olarak öne çıkıyor.