İnsanlık tarihinin en acı sayfalarından biri İkinci Dünya Savaşı dönemidir. Savaşın hem sorumlusu hem de mağlubu olan, Nasyonal Sosyalistlerin idaresindeki Almanya, dışarıdan görünen askeri gücünün ve ürkütücülüğünün arkasında büyük bir insanlık dramına sahne oluyordu. Bu dram, Nazi Yönetiminin etnik düşmanlık beslediği topluluklarla sınırlı değildi. Alman halkı da savaş döneminin tüm zorluklarını, özellikle ittifak güçlerinin müdahalesi sonrası yaşamaya başlamıştı. Satır aralarında ise Adolf Hitler yönetimindeki baskı rejiminin, kendi insanına savaş öncesi ve esnasında yaşattığı büyük sıkıntılar okunabiliyordu. Alman halkı, müttefik güçlerin zaferiyle sonuçlanan savaşın ardından da suçluluk, açlık, sefalet ve kayıplar ile çok zor günler geçiriyordu. Dış dünyalarında ve bedenlerindeki yıkımların, kayıpların, yeni dönemde bir şekilde giderilmeye çalışılmasına tanık olmalarına rağmen, dönem insanının geriye alamadığı kaybı ve yıkımı iç dünyasındaydı. Maddi ve manevi olarak içine düştükleri buhranı edebiyata yansıtan dönemin yazarları, geleceğe ders niteliğinde bir miras bıraktılar. Savaş Sonrası Alman Edebiyatı, edebi özelliklerinin yanında tarihi belgeler dizgesi olma niteliğiyle de önemlidir. Savaş sonrası öykülerinin barındırdığı anlam katmanlarının ve boşluklarının, okurun alımlama ve yorumlama gücüyle çözümlenmesi, dönemin anlaşılmasında büyük önem arz etmektedir. Edebiyat metni, yazarının elinden çıktıktan sonra durağan halde, kendisini yeniden hayata döndürecek kahramanını bekler. Metnin yolunu gözlediği o kahraman; okurdur.