“Feriha kendisini kırk yaşından da yaşlı hissediyordu. O, belki yaşanması asırları bulacak olayları kısa seneler içinde yaşamış bir neslin çocuğu olduğu için kendisini bu kadar eskimiş ve bu kadar ihtiyarlamış buluyordu. İçinde duyduğu şey bezginlik miydi, yoksa olgunluğun, tekâmülün verdiği bir ağırbaşlılık mı? Bunu tahlil edemiyordu ama muhakkak ki kendisini öteki insanların üstünde değilse bile onlardan farklı görüyordu.”
Suat Derviş’in bu kitapta yer alan iki uzun öyküsü, “Sen Benim Babam Değilsin” ve “Baba-Oğul”, 1936 ve 1938 yıllarında kaleme alınmış. İkisi de merkezinde aşkın yer aldığı hikâyeler anlatıyor. Arka planlarında ise olayların ve karakterlerin kaderlerinin şekillenmesinde Milli Mücadele’nin önemli bir rolü var. Derviş bir yandan çok bilinmezli, çözülmesi zor aşk denklemleri kuruyor, bir yandan da zamanın ruhunu, bir milletin mukadderatını değiştiren olayları metinlerinde ustaca yansıtıyor.
Şeniz Baş ise “Sen Benim Babam Değilsin’in İzinde: Ana Babalığın Yitimi” başlıklı yazısında, eserleri bir yanıyla her zaman birer aile öyküsü içeren Suat Derviş’in bu uzun öyküde toplumun aileye atfettiği değerleri ve analık babalık hukukunun getirdiği hakları nasıl göz ardı ettiğini, karakterlerini kendilerinin ve birbirlerinin bakış açılarından göstererek onlar hakkındaki kararı okurun inisiyatifine nasıl bıraktığını ortaya koyuyor.