Sessizliğin Şehri… Susmalardan örülmüş bu şehirde evlerin duvarları. Sustukça biriken incelikler. Söyledikçe çoğalan imgeler… Çiçekli perdelerin ardından şiirler söyleyerek bakar bir kadın kalabalık sokaklara. Tualinden, boyalarından süzülür zemine duyarlıkları bir de…
Sokağa çıkar şiir o kadınla birlikte. Caddeleri, alışveriş merkezlerini, sinemaları, vitrinleri aşar; sahillere, kasabalara, yemyeşil dağ başlarına ulaşır. Gemi olur, tren olur; kır çiçeği, turna, basmadan elbiseli eski zaman anneleri, iri kapkara gözlü çocuklar olur. Akar gider dize dize…
Sıradan hikâyeler gizlerle doludur. Binlerce yılın bilgeliğinden alır gücünü bir varmış bir yokmuş tüm masallar. Sonra bütün sözcükler narin bir gergeften damıtılır, bizi bize anlatır sakin bir eda ile. Candan Manyaslı haykırmadan, usul usul Sessizliğin Şehri’ni resmediyor okurlarına. Sokaklarını, insanlarını, taşını toprağını, pencerelerini, kaldırımlarını tanıtıyor. Ki biz de yabancısı değiliz o şehrin.