Baudrillard “’Sinema aracılığıyla bir tarih bilincine sahip olma’ gibi bir düşünceden alınacak keyif de bir ilüzyondan başka bir şey olmayacaktır” diyordu. “Günümüzde tarihin ardında gönderenlerinden arındırılmış, akımlardan etkilenebilen, duyarsız bir (nebula) kütle bırakarak çekip gitmiş olduğu gibi bir izlenime sahibiz. Geçmiş bir tarihe ait hayallerin biriktirildiği, ideolojiler ve retro modaların tepeleme yığıldığı yer, işte bu boşluktur. İnsanlar artık bütün bunlara pek inanıp umut bağlamamakla birlikte en azından faşist de olsa tarih ve şiddet diye bir şeyin var olduğu ve bir ölüm kalım mücadelesinin yaşandığı o eski günleri diriltmeye çalışmaktadırlar. İçinde yaşanılan bu boşlukta tarih ve politika adlı bu kanser ve değer kaybından kaçabilmek için her yol mubahtır.”
(…)
“Tarihin sinema aracılığıyla yeniden şırıngalanmaya çalışılmasının bilinçlenmeyle değil, yitirilmiş bir gönderenler sistemine duyulan özlemle ilişkisi vardır. Bu sinemanın tarihe hiç önem vermediği, güncel bir süreç, bir diriliş değil bir direniş biçimi olarak gösterilmediği anlamına gelmez. Gerçek yaşamda da sinemadakine benzeyen bir tarih olmuştur, ancak bugün bu tarih ortadan kaybolmuştur.
Sinemanın bize ‘gösterdiği’ (bizden çalınmış) tarihin ‘tarihsel gerçek’le olan ilişkisi, resim alanında klasik gerçekçi görüntülerle neo-figürasyon arasındaki ilişkiden yoğun değildir”
- Baudrillard