Sanatın ve aslında onu ortaya koyan sanatçının daima bireye ve topluma anlatmak istediği bir şeyler vardır. Peki sanatçı, sanatıyla bize neyi gösterir, ne anlatmak ister? Muhtemelen günlük hayatımızda üzerinde durmadığımız ve ıskaladığımız güzellikleri, insanı insan kılan değerleri sunar ya da bütün bunların yanı sıra bireye kim olduğunu, hangi topluluğa ait olduğunu hatırlatır.
Son Cephe romanı da işte tüm bunları bir sorumluluk bilerek yüklenir ve kurgusal hikâye içerisinde tarihsel, sosyolojik olayları ve gelişmeleri zaman zaman gerçek tanıkların gözünden zaman zaman da hikâye örgüsüyle bir savaş tasviri olarak verir. Roman, İstiklal Savaşı’nın ilk ve son cephesi olan Musul vilayetinin Osmanlıların elinden nasıl alındığıyla beraber Birinci Cihan Savaşı’nda Türk Mîsâk-ı Millî sınırları içerisinde kalan Türk’ün bin yıllık kalesi olan Musul’un kurtarılması için Özdemir Bey ve arkadaşlarının verdiği gerçek bir mücadele öyküsünü konu almaktadır.
Ahmet Çevik’in dördüncü kitabı olan Son Cephe için “Hareket romanıdır.” demek doğru bir ifade olacaktır. Çünkü eser baştan sona bir hareket içermekte, daha doğrusu hareket üzerine kurgulanmış hissi vermektedir. Tarihî olayları, savaşları ve askerî hiyerarşiyi içermesi de eseri daha kalıcı ve anlamlı kılmaktadır.
Zengin bir coğrafya ve kahraman panoramasının çizildiği romanda, “Coğrafya kaderdir.” sözü âdeta ete kemiğe bürünür. Eserin en belirgin özelliği ise bölge folklorunu bütün ayrıntılarıyla vermesidir. Gaziantep bölgesini ve insanlarını oldukça iyi tanıyan yazar Çevik, bu romanıyla aynı zamanda bir hafızayı tazelemekte ve gelecek kuşaklara kültürel bir miras bırakmaktadır. Bu, koca bir ömürle birlikte bir coğrafyanın, tarihin ve kültürün resmigeçidini sunmaktır.