Adler'e göre insan, bir toplumun içine doğar; aile onun ilk toplumudur. Bebekle annesi arasındaki alışveriş, gelecekteki toplumsal ilişkilerin öncüsüdür. İnsanın kurduğu ilişkiler yaratıcı benliğinin gelişip kişiliğini yapılandırmasına, yetersizliklerini giderme ve yükselme isteklerini yönlendirmesine, yaşamını biçimlendirmesine olanak sağlar. Böylece insan yükselme çabalarını kişisel ve bencil kazançlardan sıyırır ve toplumsal amaçlara yöneltir. Herkesin iyiliği için uğraşarak, kendi kişisel yetersizliklerinin üstesinden gelebilir.
Toplumsal ilgi sonradan kazanılmaz, doğuşta her insanda vardır; yani insan doğal olarak toplumsaldır. İnsana özgü her özellik gibi toplumsal ilginin de zamanla gelişmesi gerekir. Bu yüzden çevre, çocuğun toplumsal ilgisini geliştirmek, eğitmek ve yönlendirmek zorundadır. Yanlış eğitim toplumsal ilginin sağlıklı gelişmesini engeller ve çeşitli uyumsuz davranışların, nevrotik belirtilerin oluşmasına yol açar. Bu yüzden Adler çocukların eğitimiyle ilgilenmiş, rehberlik ve danışmanlık alanlarının gelişmesine önayak olmuştur. Adler'in psikiyatri ve klinik psikolojiden çok danışma psikolojisinde ün kazanmasının nedeni de budur.
Adler, insanı içgüdülerin yönetmediğini, sorunlarının tek nedeninin doyumsuzluklar olmadığını, yetersizlik duygularının yaşamın her yönünde belirebileceğini savunmuştur. İnsanın kendince geliştirdiği yaşam biçiminde, cinsiyetin yanında başka etkenlerin de önemli payı olduğunu ileri sürmüştür. Kişiliğin gelişmesinde ve bütünleşmesinde toplumun önemini belirterek hem psikanalitik yaklaşıma yeni bir yön vermiş, hem de o günlerde filizlenmeye başlayan sosyal psikoloji dalına katkıda bulunmuştur. Freud'un görüşlerine getirdiği yeniliklerden ötürü Adler, Yeni-Freud'çu yaklaşımın öncülerinden olarak da değerlendirilmektedir.