Geçtiğimiz yüzyılı “eski sömürgelerin bağımsızlığa kavuşmaları dönemi” olarak adlandırmak yerinde olur. Sömürgeci devlete karşı savaşım sonucu bağımsızlıklarını kazanan az gelişmiş ülkelerin çoğu ekonomik gelişme ve modernleşmeyi gerçekleştirmek için dış pazar peşinde koşmuş, eski sömürgeci devlete karşı tutumları bir tepki biçiminde ortaya çıksa da az gelişmiş ülkelerin bu devletle özellikle ekonomik ilişkileri yoğunluk kazanmıştır.
Türkiye, tam anlamı ile sömürge konusu bir devlet olmamıştır. Türkiye açısından baktığımızda, II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok partili siyasal yaşantıya geçişin ve ekonomik kalkınma çabalarının sonucu olarak beliren dış kaynak gereksinmesi ve bu sırada güçlü ABD’nin bu kaynağı sağlamada en istekli devlet olması, Türkiye’yi ABD’ye yakınlaştırmıştır. Türkiye dış politikasında büyük sömürgeci devlete tepki söz konusu değildir. Bundan yararlanan ABD, kolayca Türk dış politikasının içine yerleşivermiştir.
Türk-Amerikan İlişkileri, yakın tarihimizi ve günümüzü anlamak için Amerika ile kurulan ilişkileri ve bu ilişkilerin temel nedenlerini, belgelerin ışığı altında ortaya koymaktadır.