Geçmişi hayli eski olan Türk ve Ermeni toplumları arasındaki siyasi ve kültürel ilişkiler, içinde bulunduğumuz Tehcir hadisesinin 100. yılında, küresel güçlerin ve uluslararası toplumun destek ve himayesiyle tam da diasporadaki Ermenilerin istedikleri doğrultuda, Osmanlı İmparatorluğu ve mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti ile sözde soykırım iddiaları üzerinden bir hesaplaşma ve husumete dönüştürülmüştür. Bu sürece çeşitli devletlerin parlamentolarının sözde soykırımı tanıma kararları ile destek vermeleri, meselenin tarihi ve akademik olmaktan ziyade politik bir koz olarak kullanılmak istendiğinin göstergesidir. Bu nedenle şimdiye dek akademik platformlarda normalleşme ve hakikati ortaya çıkarma yönünde atılan adımlardan olumlu herhangi bir sonuç elde edilebilmiş değildir.
Ermeni Meselesi ilgili yayınların bibliyografyası dahi birkaç cilt yekuna ulaşmıştır; buna rağmen meselenin halen bir “sorun” olarak kalmasının ve özellikle müddeî olan Ermeni tarafının, kahir ekseriyeti belgelere dayanmayan, çoğu hatırat ve propaganda türü eserlerden hareketle mutlak ve tek taraflı “doğrulara” iman edercesine sarılması, gerçekten izahı güç bir akıl tutulmasının tezahürüdür.