Örümcek ağına yakalanmış sinek gibi çaresizce debelenirken derdine derman olmuyor gelenlerin hiçbiri. Olamıyor. Onu teselli etmek istesem de yalnızca bir tablo olduğum aklıma geliyor. Anlıyorum ki Aylin geçmişin hesabını görmek için dükkâna gelmese, açık bırakılmış tüp gaz gibi içeriyi hiddetli soluğuyla doldurmasa ve Usta’nın yüreğindeki pişmanlık denen dinamitin fitilini ateşlemese, her
şey eskisi gibi olacak. Ama olmuyor…
Çeşitli ödüllerle öykü türündeki ustalığını kanıtlayan Hüseyin Opruklu, bu ilk kitabında, acının insanları birbirine bağlayan yanlarını, hayata pamuk ipliğiyle tutunanları, üşüyenleri, içimizdeki bitimsiz feryatları, bir girdabın karanlığında dönüp duranları, huzursuz geceleri, telaşlı sabahları, düşenin bir daha çıkamayacağı kuyularda çırpınıp duranları, bencilce kulak tıkadığımız, bitmeyen, susmayan lekeli seslerin isyanını noksansız bir duyarlıkla anlatıyor.