Dünyanın insan olmadan daha iyi olacağını düşünmüyordum. Bana göre dünyanın güzelliği ancak onu algılayacak bilinçli bir zihin varsa güzeldi. Aslında insan, güzelliğe tanıklık ederek onu yaratıyordu. Aksi takdirde dünya sadece kimyasallar ve organizmalardan ibaretti.
Daha önce Beyaz Dünya adlı romanını yayımladığımız Andrew McGahan, Tanrısız Bir Dünyanın Mucizeleri’nde insan ruhunun en derin korkuları ve arzularına odaklanırken doğanın bilinmezliğine dair cesur bir bakış da ortaya koyuyor.
Issız bir adadaki akıl hastanesinde yaşayan dilsiz ve adsız sansız bir yetimin hayatı, hastaneye gizemli bir yabancının gelişiyle birlikte köklü bir değişime uğrar. Sessiz yetim kız, bu esrarengiz adamla kurduğu bağ aracılığıyla, gerçeklikle deliliğin ötesinde bir dünyanın kapılarını aralar. Ama bu dünyada kimse güvende değildir. Hastaneyi çevreleyen dağlar patlamalarla sarsılırken, yer altından gelen tuhaf titreşimler dünyayı altüst eder. Peki, bu olayların arkasında kim ya da ne vardır?
Cadı, Başmelek, Bakire gibi arketipsel karakterlerin zaman ve mekânın ötesine geçen bir anlatının parçaları haline geldiği bu çarpıcı eser, sadece doğaüstü bir hikâye değil, aynı zamanda insan olmanın anlamına dair felsefi bir sorgulama. Yayımlandığı yıl Aurealis Ödülü’ne layık görülen Tanrısız Bir Dünyanın Mucizeleri, McGahan’ın kışkırtıcı, rahatsız edici ama büyüleyici üslubunu yansıtarak, okurları metafiziksel ve gerçeklikten kopmuş bir evrene çekiyor.