William Faulkner, 1860'tan 1865'e dek süren İç Savaş'ın birleştirmeyi sadece yasal olarak sağladığı Güney'in dünyasını yansıtır. Döşeğimde Ölürken'den (As I Lay Dying, 1930) başlayarak köyleriyle. kasabalarıyla, ailelir ve bireyleriyle Missouri Eyaleti'ndeki Jefferson kenti çevresinde tümüyle özgün bir bölge kurar: Yoknapatawpha. Birbiri ardına yayımladığı, bugün yalnız Amerikan edebiyatının değil, dünya edebiyatının baş yapıtı sayılan romanları, başlarda ses getirmez, ilgi çekmez okurları arasında... 1931'de Tapınak'ın (Sanctuary) yayımlanması, Faulkner'ın bir yandan ünlenmesine, kitaplarının hem yeni baskı yapıp hem çok satmasına neden olurken, bir yandan da tepki çeker ve "Güney'in ruhunu küçük düşürdüğü" için toplatılır bazı şehirlerde. Tapınak'n bunca ilgi çekmesinin nedeni, ustaca örülmüş olay örgüsü, nerdeyse bir polisiye gerilimi taşıması ve özgün üslubu olduğu kadar karakterlerinin çarpıcılığıdır da: Kötülüğün bir simgesi niteliği taşıyan Popeye, iyi niyetli ama hiçbir işi sonlandırmayan bir avukat olan Benbow; varlıklı bir ailenin üniversite öğrencisi olan dirençsiz bir kurban kimliğindeki kızı Temple ve anlamsız bir cinayet, tecavüz ve sonrasında önemli önemsiz roller üstlenen sıradan karakterler... Soğukkanlı bir dille anlatılan bu kanlı öyküde hepsi de kaçınılmaz bir yer alır. Tapınak, bugün de ürpertiyor okurunu.