Magna carta ile despot hükümdara “dur!” Diyen insanlık, rönesans ile zihnin önündeki engelleri kaldırdı, kendini keşfetti. Fransiz devrimi ile monarşileri alaşağı edip “ben de varım!” Dedi. Aydinlanma ile aklı keşfedip sanayi devrimi’nin kapısını açtı. 1917’de bu kez bu devrimin yarattığı sınıf sömürüsüne ekim devrimi ile “dur!” Dedi. bilim ve teknoloji ile kalkınıp zenginleşti; ancak iki dünya savaşı ve onların arasına sıkıştırdığı büyük ekonomik kriz’le kendini sıfırladı. Bu sıfırlanıştan doğan hitler gibi bir canavarı normandiya çikarmasi ile yere serdi. Sadece onu sermekle kalmadı; suç ortağını pes ettirmek için kullandığı benzersiz bir silahla atom çaği’nı da başlattı. Tüm bunlara paralel gerçekleşen yahudi soykirimi, alnına kara bir leke olarak kazındı, vicdanı öldü. Ölmeyen aklıyla soğuk savaş’ı başlatıp ortasında avrupa birliği’nin yükseldiği iki kutuplu yeni bir düzen kurdu. Soğuk savaş’ı kazanmak için dünya’yı tıka basa nükleer silahlarla doldururken uzay yarişi ile kâinatı keşfetti. Dünya’nın sınırlarını terk ederken berlİn duvari ile aynı dili konuşanları birbirine hasret bıraktı. Gün geldi sovyetler birliği’nin çöküşüne şahitlik etti. Soğuk savaş’ın bitmesiyle hızlanan tarih başını döndürürken 11 eylül saldirilari ile sarsıldı; yeni ve belirsiz bir düzene adım attı. Ama ne olursa olsun fransız devrimi’nde yüksek sesle haykırdığı özgürlük, eşitlik ve kardeşliğe olan iştahı hiç dinmedi.