Komünistler tarihlerinden utanmak zorunda mı?
1990’ların başında Sovyetler Birliği yıkıldığında, çoğu komünist için geride kalan “reel sosyalizm” tarihi, utanç duyulması gereken bir geçmiş olarak görüldü.
Yazara göre, zulme uğrayan etnik veya dinsel grupların tarihinde daima böyle bir olguyla karşılaşırız. Kurbanlar, zulüm gördükleri sürecin belli bir anında zalimlerin görüşlerini benimseme eğilimi gösterirler ve bu nedenle kendilerini hor görmeye, kendilerinden nefret etmeye başlarlar.
Kendinden nefret, SSCB’nin yıkılışından bu yana, komünist hareketin savaşmak zorunda kaldığı sorunların başında yer alıyor. Kendi geçmişlerini yücelten galiplerin şişkin egoları, karşılığını mağlupların çilesinde buluyor.
Domenico Losurdo, kendinden nefret etme salgınına karşı verilen mücadelenin, Ekim Devrimi’yle başlayan büyük ve muhteşem dönemin eleştirel bilançosunun çıkarılmasıyla birleştirilmesi gerektiğini savunuyor. Bu eleştirel bilanço, ne kadar radikal ve önyargısız çıkarılırsa o kadar etkili olacaktır. Buna karşılık kendinden nefret etme, kendi tarihiyle yüzleşmekten ve bu tarihin içinden parıldayan ideolojik ve kültürel savaşımın gerçekliğinden korkakça kaçmak demektir. Eğer özeleştiri, komünist kimliğin yeniden kazanılmasının ön koşuluysa, kendinden nefret etmek de teslim olmakla ve bağımsız komünist kimliğin inkârıyla eşanlamlıdır.
Losurdo, bu anlayıştan hareketle SSCB ve Çin deneyimlerini eleştirel bir incelemeye tabi tutuyor. Güçlü yönlerini ve zaaflarını birlikte değerlendirerek, bizi tarihten kaçmamaya çağırıyor. Zorlu koşullar altında girişilen bu gözü pek deneyimlerin olumlu mirasına sahip çıkıp selamlarken, aynı zamanda geleceğin sosyalizmi için hangi bakımlardan aşılmaları gerektiğini de ortaya koyuyor.