"Bu romanın kahramanını 1951 yılında Üsküdar Paşakapısı Cezaevinde tanımıştım. Elli yaşın üstünde sabıkalı bir sahteciydi. Romanda tastamam bu adamı anlattığımı söyleyecek değilim. Hatta anlattığım, hiç de bu adam değildir, denilebilir. Ama, romanda anlattığım Paşazade’yi bana esinleten canlı kaynak, cezaevinde tanımış olduğum o sabıkalı sahteci Paşazade olmuştur. Sabıkalarım artırıp üreterek anlatmaktan beğeni, hatta onur duyan ünlü kadın avcısı Eyüplü Halit, sahte gazeteci Mahmut Saim yada Muslukçu Tevfik gibi sabıkalılardan ayrımı vardı. Paşazade, başına gelen bu belalar için, öbürleri gibi, ‘Elden ne gelir, yazgım böyleymiş... Alın yazım bu...’ diye kendisim avutmazdı. O vicdanım susturmak için suç işlemesine daha beşeri bir gerekçe uydurmuştu; şöyle derdi: - Tek yol kalmıştı: Sahtecilik... - Başka hiçbir umarım yoktu, sahtecilik yapmak zorundaydım... - Bütün yollar bana kapalıydı, önümde yalnız tek yol vardı. İşte bu romana ‘Tek Yol’ adı verişim bundandır. Bu yüzden ‘çaresiz kalanların’ yada ‘çaresiz kaldığını sananların’ romanını yazmak istedim." Romanın "Giriş" bölümünden..