Kimi tarihçilere göre; zalim, despot, "taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmasın" emriyle korku salan istilacı bir cani ve kelle avcısı. Kimilerine göre; sanatçılara, alimlere sonsuz saygı duyan ve yüzyıllar sonra bile zekâsıyla kendine hayran bırakan büyük bir komutan. M. Samih Fethi’nin şiirsel anlatımıyla bezenmiş bu tarihi romanda, Timur’un bilinen ve genel olarak çizilen portresinin dışında iç dünyasına yolculuk yapacağız. Okuduğumuz her satırda biz de onun gibi duygudan duyguya geçeceğiz. Timur her insan gibi ağlıyor, gülüyor, endişeleniyor, heyecanlanıyor, korkuyor, mutlu oluyor. Hatta yüzbinleri önünde diz çöktüren bir hakan, yeni yetme kızın önünde büyük bir aşkla eğiliyor. Ve bu ümitsiz aşk; Çubuk Ovası’nda Yıldırım Beyazıt’la çarpışırken, Çin üzerine atlılarını salarken ve hatta ölürken bile kalbinde bir sızı, gözünün önünde bir hayal olarak hep kalacaktır.