Siyasal açıdan, toplumsal hareketlerin tarihi, insanlık tarihine denk düşer denilse yeridir. Bu bağlamda, elinizdeki kitap, toplumsal hareketler siyasasının teori, oluşum ve dönüşümünü ele almakta ve bu konuda özgün katkılar sunmaktadır. Kitapta modern toplumsal hareketler, üç ayrı düzeyde ele alınmıştır. Bunlar, toplumsal hareketlerin; modernleşme, liberalleşme, küreselleşme ve demokrasi gibi mega trendlerin etkisinde şekillendiği tarihsel ve yapısal boyutu; kitle içindeki bireyin irrasyonel, istisnai ve histerik tarafına vurgu yapan psikolojik boyutu ve toplumsal hareketlerin sistemik muhalefetin bir aracı olabilmesiyle ilişkili olan siyasi boyutudur. Oluşum açısından bu üç boyut, hem birbirinden belli ölçülerde bağımsız, hem de birbirine mündemiç olan olgulardır.
Toplumsal hareketlerin, bu üç boyutunun bağlamsal ilişkisi şu şekilde ortaya konulabilir: Bireyi temel alan ve ona bir dizi haklar vaat eden modernizm ve kapitalizm, zamanla kendi eşitsizliklerini doğurarak, toplumsal gerginliklerin asli kaynağı haline gelmiştir. Zira modernite ve liberal demokrasi, vaat ettiği imkânları gerçekleştirecek bir düzen kurmayı başaramamıştır. Modernite sürecinde hayal kırıklığına uğrayan bireyler, sisteme yabancılaşmışlar; güvensizlik ve öfkeyle dolarak, mevcut düzene karşı, kendilerince, belli tepkiler geliştirmişlerdir. Bu tepkiler, esasında, abartılı özgürlük ve eşitlik vaatlerinin yarattığı hayal kırıklığından kaynaklı bir geri-tepme refleksidir (backlash). Toplumsal hareketler, bu geri-tepme refleksinin sonucunda ortaya çıkan kolektif oluşumlardır. Modern dünyada nihilizm ve anarşizmin sınırlarında dolaşan bireyler, mevcut olan ile arzu edilen arasındaki yarılmalar neticesinde, kitlesel isyanların anaforuna kapılabilmişlerdir. Bu bağlamda, bu kitapta Batı medeniyetinin tarihsel ve yapısal süreçlerinin, bir yandan bireyleri atomize ederken; diğer yandan mikro kimlikler üzerinden toplumda parçalanma ve bölünmelere sebep olabildiğine dikkat çekilmektedir. Bu yönüyle, toplumsal hareketler, toplumsal gerilimlerin bir sonucu olduğu kadar, toplumsal huzursuzlukların kaynağına da dönüşebilmektedir. Sonuç itibariyle, toplumsal hareketler; sistemi dinamik tutan bir olgu olmakla birlikte, bazı durumlarda, salt bir tepkisellik unsuru olarak araçsal bir konuma da indirgenebilmektedirler.