Bilimkurgu dünyasında önemli ilklerin yazarı Olaf Stapledon, Ve onun düşünce dünyasını en yetkin şekilde aktardığı, felsefi sorgulamalarıyla okuyucuyu tehlikeli uçlara taşıdığı romanı, Tuhaf John!
Şunu gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki, bilimkurgu hiçbir zaman basit bir macera edebiyatı alttürü olmamıştır. Felsefenin derin sularında yüzen Olaf Stapledon, kendinden sonraki bilimkurguculara örnek olacak bir duruşla, daima zor ve sorulması gereken soruları romanlarında işlemiştir. Tuhaf John ise, ünlü filozof Nietzsche’nin “üstinsan” (übermensch) tezinin hayata geçirilmiş halidir. Hayali bir yaşamöyküsü şeklinde ilerleyen bu kitapta, zeka açısından toplumdan kopacak denli üstün bir kişinin hayatı tüm sert sonuçlarıyla birlikte işlenir.
Önemli bir konu da kitabın çıkış yılıdır: 1935 yılı, nazizmin gücünü tüm dünyaya göstermeye başladığı ve ırk tabanında tehlikeli sularda yüzmeye başladığı bir dönemdir. Bildiğimiz gibi soyut “üstinsan” fikri, Nazilerin elinde somut bir radikal ırkçılık kampanyasına dönüşmüştür.
Stapledon, doğrudan bu gündemin etkisinde kalmış mıdır bilinmez, ama bilimsel ve felsefi yükü ağır bilimkurgu metinleri hayata geçirmekten kaçınmayan biri için, gelecekteki aşırı eşitsizliklerin sonucunun ne olacağını sormadan geçmek imkânsızdı. Ki bu noktadaki eşitsizlik, biyolojik tabanda bir eşitsizliktir, unutmamalı. Diğer yandan, aşırı baskıcı bir eşitlik telaşı ile davranan toplumun totaliter tavrı ise diğer önemli husustur.
Dolayısıyla Fihrist olarak, her zaman olduğu gibi derin zamansız, ya da zaman-üstü bir klasik metin ile siz “gerçek” bilimkurgu okuyucularımızın karşısındayız