Macfarlane’in çevirisine yer verdiğimiz bu eseri, yazarın 1847 ve 1848 yıllarını kapsayan Türkiye ziyaretindeki gözlemlerini içerir. 1827 yılındaki ziyaretinden yirmi yıl sonra neden bir kez daha bu ülkeye geldiğini de kitabının giriş kısmında açıklar: Yazara, Tanzimat’ın ilanından sonra Türkiye’de önemli gelişmeler yaşandığı, Müslümanlar ile Reayalar arasında eşitlik sağlandığı ve daha pek çok konunda iyi yönlü değişimler meydana geldiği söylenmiş; bu sözlere temkinli yaklaşan yazar, değerlendirmeler yapmak üzere Türkiye’yi bir kez daha ziyaret etmeye karar vermiştir.
Yazarın giriş kısmındaki bu açıklamalarını okuyan birisi doğal olarak kitabın ağırlıklı olarak Tanzimat öncesi ve sonrası karşılaştırmalarından ibaret olduğunu düşünebilir. Zaman zaman Tanzimat Fermanı ile çelişen durumları ele aldığı ve bu husustaki eleştirilerini yazıya geçirdiği, yaşanan değişimlere de yer verdiği doğrudur. Ancak kitabının tamamen Tanzimat ve getirdiği yeniliklerle bağlantılı olduğu iddia edilemez. Hatta bu hususla ilgili aktarımların kitaptaki ağırlığının diğer konulardaki aktarımlara göre çok daha az olduğu bile söylenebilir. Macfarlane; ziyaret ettiği yerlerdeki halkın durumuna, sosyal ve kültürel yaşama, tarım alanındaki gelişmelere, kamuda ve sosyal hayatta yaşanan değişimlere, arkeolojik yerleşimlere, Osmanlı tarihinde yer eden önemli olaylarla ilgili bilinmeyen ayrıntılara ve daha pek çok konuya bir arada yer verir. Kitabı seyahatname kategorisindedir ancak alışılagelmiş türden bir seyahatname değildir. Bu tür kitaplara aşina olan ve sık sık eski seyyahlara ve notlarına da atıfta bulunan Macfarlane klasik seyahatnamelerden farklılaşan bir eser yazma arzusundadır ve arzusu da bu kitabında yansımasını bulmuş görünmektedir. Her şeyden önce yaptığı aktarımlar çok ayrıntılıdır; ancak, kendisini diğer seyyahlardan ayıran özelliği yalnızca detaycılığı ile sınırlı kalmaz. Macfarlane iyi bir gözlemcidir de… Özellikle bu yıllarda sosyal, kültürel, siyasi, askeri alanda yaşanan gelişmeleri keskin bir bakış açısıyla gözlemlediği gibi, dönemin siyasi olayları çerçevesinde değerlendirmeler ve analizler yapmayı da ihmal etmez; Osmanlı’nın bu yıllardaki durumunu ve geleceğini çözümlemeye çalışır. Kitabın başlığını “Türkiye ve Yazgısı” olarak belirlemesi belki de bu durumla bağlantılıdır. Osmanlı topraklarında gözü olduğu aşikâr olan ancak bir denge politikası içerisinde Osmanlı’ya yönelik planlarını erteleyen Avrupa ülkelerinin kendi aralarında ve Rusya ile olan çekişmelerine ilişkin gözlemleri, yönetim ve idari alanlarda yaşanan gelişmeler, başkent dışındaki yerleşimlerdeki halkın durumuna şahit olması ve yerel yöneticilerle ilgili düşüncelerini öğrenmesi gibi nedenlerle Macfarlane, açık biçimde dile getirmemiş olsa da er ya da geç Osmanlı’nın yıkılacağı, topraklarının diğer devletler arasında pay edileceği düşüncesindedir. Ziyaret ettiği yerleşimlerde azalan Türk nüfusuna karşılık Rum ve Ermenilerin sayısının artıyor olduğuna sürekli vurgu yapması ise belki de Türklerin bu topraklardan silineceği düşüncesine sahip olduğunu akla getirir.
Macfarlane’in kitabı, Osmanlı tarihinde önemli yeri olan pek çok olayla ilgili değerli bilgiler içerir. Ancak birkaç makalede genel hatlarıyla ele alınması ve bu çalışmaların hepsinde de tarihi belge olarak önemi üzerinde hususiyetle durulmasına rağmen bugüne kadar Türkçeye kazandırılmamıştır. Bu eksiklikten yola çıkarak çevirisini yaptığımız bu eserin başta tarihçiler olmak üzere sosyologlar, folklor araştırmacıları, sanat tarihçileri ve arkeologlar gibi farklı bilim dallarında çalışmalar gerçekleştiren birçok kişi için değerli bir kaynak meydana getireceği gibi aynı zamanda 1847-1848 yıllarının Türkiye’sine bir zaman yolculuğu yapmak isteyen herkesin keyifle okuyacağı bir kitap olacağı inancındayız