“Parayla iş yaptığı için, esnafın kaybedecekleri vardır. Esnaf, işçi gibi değildir. İşçi politize olabilir çünkü işçinin zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur. Ancak esnafın zincirlerinden başka kaybedecekleri vardır. Esnafın kendini iyi hissedebilmesi için devlete ihtiyacı vardır. (...) Esnaf küçük sermayesini korumaya çalışırken korkuları ile hareket eder. Bu yüzden iktidara hep yakındır. İktidarla iyi geçinmeye çalışır; ama iktidarın uyguladığı ekonomi politikaları benim gelişimime katkı sağlar mı düşünmez.”
Müge Neda Altınoklu, Ekmek, Dükkân, Devlet’te Türkiye’de esnafın sınıfsal konumunun 1980’lerden itibaren hızlanan dönüşümünü inceliyor. Haksız rekabet ve mağduriyet duygusunun ağırlaştığı, “Dayanacak gücümüz kalmadı” serzenişinin rutinleştiği bir süreçte, esnafın kendisini nasıl konumlandırdığına bakıyor. Bir zamanlar “Hırdavatın Paris’i” denen İstanbul Perşembe Pazarı örneğinde, somut deneyimi gözleyerek...
Esnafın konumunu, bir yandan, Altınoklu’nun tanımıyla “sermayeye rağmen sermaye içinde” olmanın çelişkisi belirliyor. Sermaye sahibi, fakat sanayicilere ve malî sermayeye nazaran son derece kırılgan olan esnaflar, çok zaman “Nerede bu devlet!” isyanının da sözcüsü oluyorlar. “Devletsiz esnaf, esnafsız devlet olmaz” sözü, esnaf ideolojisinin taşıyıcı sütunlarından biri...
Altınoklu, esnaf kitlesini tekil ve tekdüze görmenin yanlışlığına dikkat çekiyor. Uyum eğiliminin yanı sıra hoşnutsuzlukları ve direniş stratejilerini de göz ardı etmemek ge