Eğer bizi kuşatan coğrafya bu zamana dek insan uğraşı sonucunda yeni baştan var edilmişse, o halde, siyasi hedeflerimize uygun düşecek biçimde bir kez daha inşa edilebilir demektir.”
David Harvey, Kozmopolitlik ve Özgürlük Coğrafyaları
Günümüzde kentlerin devasa ihtiyaçlarının karşılanması sürecinde kent yönetimlerinden daha çok, uluslararası örgütlü güçler olan sermaye tekelleri karşımıza çıkıyor.
Üstelik, gündelik hayatlarımızın başrolünde bulunan kentsel mekanlar her geçen gün daha fazla yaşanabilecek yerler olmaktan çıkıyor; her biri gözlerimizin önünde sosyal adaletten son derece uzak, birer yoksunluk ve yoksulluk yuvasına dönüşüyor. Kent sakinleri olarak bizler, bu süreci sadece çaresiz bir biçimde izliyoruz ve hatta, her birimiz, yaşadığımız kentlerle birlikte dönüşüyoruz: Tek tipleşiyor, kimliksizleşiyor, yaşadığımız yere yabancılaşıyor ve hissizleşiyoruz.
Toplumun birer ferdi olarak geçirdiğimiz bu değişim ve dönüşümü, kent mekanının demokratik süreçlerle arasındaki bu ilişkiyi çözümleyebilmek, ülkenin kentsel politikalarını ve kent yönetimlerini incelemeyi zorunlu kılıyor. Elinizdeki çalışmada bu inceleme Türkiye özelinde yapılmıştır.
Tarihsel süreçte siyasi yönden örgütlenmiş toplum’un karşılığı olan devletin kurulabilmesi, her dönemde ve rejimde kentlerin varlığına bağlı olmuştur. Demokrasinin geleceği ve kentlerin geleceği de birbirine bağlıdır. Demokrasimizin geleceği, kentlerimizde şekillenecektir.